Savrulmak ebedi… Bu sözün içi dolu, kırıntılarınki ise boş…
Vakitlerden
bir akşam olsa gelsen vuslatın tepesine baksan manzara çöl, kurak, ölesiye
susamış… Baktıkça için kurur, kurudukça canın çekmez gecenin bir vakti gözüne
kumlar doluşmuş, ‘kendine benzeyen’ mehtabın... Tepeler gel der, rüzgârlı bir
uğultu... Konuşanın dili cezbeder duyanın kulaklarını… Canın tepe çekerde kurak
manzara çekmez işte. Bilmek, bazen de kendine benzetmek herhangi birini bir
şeyi…
Bir örümceğin dokusu ne zaman ağ halini alır? Tek bir sefer
geçtiğin yol senin midir? Ezber etmediklerin, yolunu aşındırmadıkların sana ait
olur mu? Sen ona ait bir parça olur musun ya da… Dünya hali böyledir desem
yarım kalır sözler. Her şey büsbütün tamda aynı yerde döner durur. Bu diyardan
başka diyarlara akar gider ve öte yerlerden buralara taşınır durur.
Örümcek döner durur ağının etrafında bir perva… Kurak tepelerin
ötelerinden sular görünür, tozlu yollar ark olur ayak izlerinin eşliğinde gide
gele. Gitmesi hoş gelmesi hoş karşılayanı hoş yollar vardır… Bir gönle girmek
tek bir duygunun savuşturulmuş halinden fazlasını ister mesela. Yolları vardır
engebeli ve uzun. Aynı yollarda bi perva
döner durursun. Sevgi dediğin şeyin
kaynama noktası, eşiğin aşınma oranıyla sonsuza dek denklik gösterir. Dünyanın
yakası ahiretin yoluyla müebbet bir birlik içerisinde. Biri diğerine sonsuza dek
ve mütemadiyen iliklenir durur.
Yoldan gelenin yola gidişi bu sebepledir belki de… Neye talipsen onun etrafında pervane
olduğundan beridir, döndüğün yerden çekmeye başlar, varlığın sebebi. Hislerin ağırlığı gelir senin boyunu aşar.
Her döngünün etrafını kuşatan sağlam duygular vardır. Bulunduğu yeri ve
kimseleri kendi çekim noktasında hem toplayan hem de dağıtan…
Neyi istersen onu verecek hayat ve sen isterken yine de
istenenden daha cömert olamayacaksın…
~S'özde Yazar~
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder