14.09.2024

Köşeler...

Bu köşeyi hatırlıyorum, bu soğuğu, bu duvarı ve bu durağı... Geçtiğim bu yolu, volta attığım çıkmazı güzel dar sokakları... Hiçbir şeyi unutmuyorum demleme huyum var benim. Ne aceleye gelen şeyleri seviyorum ne de öylece gelip gidenleri. O yüzden belki de unuttuğumdan çok hatırlıyorum bazen tam da hatırlamam gerekenleri. Kinsiz tarafını mazimin, nahif yanlarını, kırgınlaşmamış yerlerini fazla kızarmış ekmeğin kömür karası uçlarını sıyırır gibi kurtarıyorum. Mecburiyetten de değil lezzetli bulduğumdan vazgeçmiyorum. Hayatın bana sorduğundan daha çoğunu ben ona sormuyorum, sorgulamıyorum. 

Hiçbir şey sana gelip sana varıp sende kalmak için var olmuyor. Değiyor, deliyor, eriyor, eritiyor ve yeni yollar açıp yol alıp gidiyor. Fıtratında yol olan, varlığında hayat olan şeye gitti ya da yok oldu diye kızılmaz. Değip geçti diye, yol olup uğradı diye zararda mıyım, zararda mısın, zararda mıyız... Karmakarışık duyguların ve izlerin izdüşümüdür yanımıza kalan. Ahh... Yanım yörem çok dolu... 


"Köşeler hep dolu" derdi sevdiğim bir adam. Köşeleri olmayan bir adam. Düşününce tebessüm ettiğim ne güzel şeyler yaşadım ben. Nerede kalmıştık, evet, şarkı diyor ki "koyu menekşeye çalan gözlerin."


Sihirdir şüphesiz bütün bu şeyler

Bakışın zihnimi perişan eyler

Bana aşk elinden efsane söyler

Aşka inanmayan yalan gözlerin....


Dinleyin ilginç bir demleme hissiyatı veriyor...Olmayan koyu menekşeye çalan gözler sizin de içinize oturuyor. O kimdi acaba diyorsunuz hissini hatırlıyor ama kendini bir türlü çıkaramıyorsunuz...

En güzel hatırlama şekli.


...


18.08.2024

Ondan Sonra...

Çok seviyorum. Şiirlerinden yazılarından dilinden dökülen her şeye kadar beğeniyorum onu. Yüzlerce belki binlerce yazıya dökülmüş hâli, duygusu, düşüncesi, durumu var. Okudukça seviyorum, sevdikçe okuyorum. Böyle sevmek pek güzel diyorum. Bu kadar yazı ne olacak diye konuşurken onları derlemeye bir yere aktarmaya fırsat bulamadığından bahsediyor, atlıyorum hemen o fırsatın üstüne, ben yaparım diyorum. Hem zor değil ki bana her zaman yazılarının içinde kaybolan biriyim zaten diyorum kendi kendime. Başlıyorum Facebook notlar kısmındaki yıllarca birikmiş emeği yıl yıl bir yere aktarmaya. Çalışıyorum ve tüm molalarımı arşivlemeye ayırıyorum, yemekten artan, işten artan yoldan artan tüm zamanları cümlelerin içinde dolaşarak, onları oradan oraya aktararak geçiriyorum. Bazen takılıp kalıyorum bir cümleye bir satıra, tesir ediyor, öylece başka yere bırakıp gidemiyorum. Öyle paragraflar oluyor ki koca ekmeği ağzına tıkmışsında susuz yutmaya çalışıyorsun gibi oluyor. Yutamıyorum. Koca dilim bir ekmek gibi, bir ısırık ayva gibi kalıyor, büyüyor, çoğalıyor ilerleyemediği o yolda...

Çokça aydan sonra bitirip gururla teslim ediyorum. Bitti diye üzülüyor teslim ettim diye seviniyorum. Bu yolculuk beni büyüttü mü yoksa yordu mu diye düşünüyorum kendi kendime. Bir seneden fazla bende "Facebook notlar" kısmında oldukça emek vererek yazılar biriktiriyorum. Biriktiriyordum... Birikiyordu...

Çokça vakitten sonra kendi âlemime yüzümü dönünce notlar kısmının tamamen kalktığını gördüm. Kendiminkileri es geçmiştim. Tüm yazılarımın kolayca yok oluşuna öylece bakakaldım... Kısaca kendiminkileri  kurtaramadım.

Sanırım hayattan şu dersi çıkarmanın vakti gelmişti; başkalarına harcadığın emeğe seninde ihtiyacın varsa dengeyi koru. Korumadım. Bu benimle alakalı. Yaptığım kişiye değdi, söylediğim her şey benimle alakalı. Bazen seninle alakalı işler yolunda gitmediğinde boşa gittiği hissine kapılırsın. Boşa gitmez eksiklikler olur sadece. Bazı eksiklerin telafisi olmaz ama öğretisi olur. Değil mi ki en iyi kazançlar bazı kayıpların ürünüdür. 

Ben bir kaç duyguyu elden çıkardım. Bir kaç emeğin yok olmasına bile isteye izin verdim ben bir kaç güzel şeyin o kadar güzel olmadığını anladım. Baştaki satırlardan apayrı bu satırlar ama devamıdır yine de bu hayat hikayesinin. "Kendinden verirken kendine ne verdiğindir sana kalan." Üstüne başka benzer şeyler yaşayınca bunu ancak anladım. Bir örnekle bütün duyguları anlatamam, bir yazıyla bütün yazılmamışları ortaya dökemem ama cesurum ve kendimle yüzleşecek kadar yüzüm var. Sorduğum soruların ve verdiğim cevapların içinde yollar var beni güzel yerlere vardıran. konum ne olursa olsun kendime çıkmayı başarabiliyorum. Üzgün halimi teselli edebilir, zarar görmüş halimi ayağa kaldırabilir, hatalarından utanan halime yeniden başlama gücü verebilirim. Kendimi defaatle sevebilir, kendimi şefkatle iyileştirebilirim. Çünkü ben kendimi azarlamayı değil eksikleriyle ve hatalarıyla da var olan acizliğimi de kabul etmeyi tercih ettim. Ne yaşanırsa yaşansın önce sen kendini bir çocuk edasıyla şefkatle sarıp sarmala ve yetişkin halinle toparla...  Ve daima sevmeyi tercih et...

Bu müzik kendini sevenlerin olsun....

11.05.2024

Ben Bir Ara...

Bir ölümün satır arasından geçtim. Açtım gözümü en olmadık yerde, kapattılar... Kapatsınlar istedim zaten. Ya her şeyi duyduğum gibi üstüne bir de hissetseydim. Böyle şeyler hep annemin başına gelir sanırdım, abartırdı bize göre o her şeyi. Abartmıyordu belki de neyse... Ölürsen ölmek güzel şey, öyle olmalı, sonsuz bir varoluş sonuçta ve ben tüm günahlarıma rağmen şeksiz şüphesiz inananlardanım. Ümitliyim, kendi cehenmemimin ateşini ebedi tutmayacağım.

Ne diyordum, öncesinde kapattığım gözlerimi açtım ama açamadım da ne varsa artık üstünde, sesler var ama ben yokum sanki. Yoktum bence öyle varlık var olmak sayılmaz. Nefes alamıyorum. Burası bir kabirse ben üşüyorum, üşümek serbest olmalı. Üstümde zifiri bir karanlık var ama ağırlık yok. Belki beni kabre koydular ama toprağımı henüz atmadılar, olabilir... 

Nasıldı diye biri sorsa verecek hiçbir cevabım yok. Görseydim belki bir his oluşurdu. Bu kabirden önceki ön görüşme hoşuma gitmedi değil. Bunlar yaşanacak. Herkes konuşacak sen öylece duyacaksın belki cevap da vereceksin ama kimseler bilemeyecek. Öğrendim ki vücudun tüm azaları aynı anda ölmüyormuş. Bazı organların hatta beynin bile kısım kısım öldüğü söyleniyor. Ölenin ölmeyen kısımları saatlerce hissetmeye devam ediyor yani aslında duygular hemen ölmüyor. Bu muazzam bilgi beni çok büyülüyor. Hiçbir şey birden olmuyor bu kâinatın her yeri sabırla ve sırayla yaşıyor yaşayacağı her ne varsa...

Ama biz...

Bizim sabrımız beş para etmez. Belki benim ki üç buçuktan dört sayılabilir ama beş değil, olmayacakta, olmasında. Bu kadar anlayışın hakkını kim verecek o sabrı gösterdiğin şeylerin sana geri bildirimi bile sabır istiyor...

Neyse ben bir ara ölüyordum güzel rüyaydı önce uyuttu sonra uyandırdılar. Küçük bir kabir pratiğinden geçtim tavsiye etmek isterdim ama edemem. Dozunda vermedikleri bir anestezidense kafanız bi milyon uyanıp insanları eğlendirmenizi yeğlerim çünkü herkes meraklı savunmasız biriyle uğraşmaya... Yaşamadım gerçi, hepsini de ben yaşayacak değilim. Yaşamak derken, yaşamak güzel şey doğrusu şikayetim yok ama ölmeyi de canım çekmiyor değil...

Sonsuz bir ışık hüzmesi olduğumuzda dahi asla görmeyi istemeyeceğim bir kaç insan var o insanlardan biri değilsen şanslısın çünkü ben bu cümleyi kolay kolay kurmam. Kuruyorsam bir sebebi var ve bu oldukça nahoş(kibarca) Unutkan biriyim ama böyle düşündüğüm kişileri aklımda tutmaya çalışacağım. Onlar hiçbir şeyi hak etmiyor cennette dahi görüşmemek dileğiyle....

.

S*ktirin...

...