
Bu eve ait hissetmiyorum kendimi dedi. Umurumda değil hiç biri dedi. Bütün mutsuzluğuna şahit oldu duvarlar. Bütün bencilliğine de...
Bu evden gidersem tek giderim dedi. Saydım bütün "ben" ile başlayan cümlelerini... Ne kadar ben varsa o kadar sıyrılmıştı ve uzaklaşmıştı bizden. Gücendim...
İstedikleri olmayınca kötü ilan ederdi bizi. Onun kadar mutsuzduk ama o kadar çok ben diyordu ki bizim de mutsuzluğumuz olduklarını göremiyordu. Sofrada ola ki bir kaşık eksik olsa kendini dışlanmış hissediyordu. Bir tabak ola ki eksik konulsa kasten yapıldığını düşünüyordu. O bu evin fazlalığıydı güya çünkü o buna çok inanıyordu. Bu evin eşyaları onun değilmiş. Yastığı, yorganı, giysisi, çantası onun değilmiş. Bir su yatağından farklı kollara ayrılan cılız yollar gibiymişiz meğer. O cılız yollar büyümüş farklı kanallar oluşturmuş, sesi de gücü de gürleşmişti. Onun olmayanlar çoğaldıkça yansıttığı benimseyememe hissi evdeki herkese bulaşmıştı. Cümleler uzuyor anlamsız hengameler içinde huzursuzluğa doğru yol alıyordu. Her ne biriktirmişse bizim suçumuz yoktu. Mutsuz çocuk olmakla mutsuz anne baba olmak arasında bir fark yoktu ki... Aynı mutsuzluğun havasını soluyanlar arasındaki götürüm gücü aynı. Sadece yaşlar farklı...
Biz büyüdükçe küçülmüş evimiz onu fark ettim. Küçülen sadece ev de değil; sevgi küçülmüş, paylaşım küçülmüş, sorumluluk küçülmüş. Bazı değerlerinde küçülmeyle paralel olarak büyüdüğünü fark ettim. Bencillik büyümüş, evdeki dağınıklık büyümüş, mutsuzluk büyümüş... Bize değer katacak hiçbir şey terazinin dengesini sağlayacak kadar ölçülü kalamamış. Konuşamamaya başlamışız. Tek taraflı konuşmalar çoğaldıkça evimizin çatısına anlam katan duygular su-i zan'a bulanmış.
Biliyordum ben bunları zaten. Bilmek üzse de, acıtsa da, kimselere bu düğümü anlatmasam da biliyordum. Bildiklerimi duymuş olmak aynı şey değilmiş meğer. Duymak hiç iyi bir şey değilmiş.
Bile bile Gücendim...
Amak-ı Hayal
Her ne biriktirmişse bizim suçumuz yoktu. evet haklısın yoktu. o sadece evlenirken kurduğu hayalleri ile gerçeğin örtüşmemesi ikilemi arasına sıkışmıştı. bazı insanlar evlenmek, çoluk çocuk sahibi olmak ama bekar bir insan gibi yaşamak isterler. hayatta şunu öğrendim: hem ... hem de...prensibi değil ya ..ya da .... prensibi işliyor. yani anlayacağın hem evli barklı hemde bekar olamazsın. bu sadece şimarıklık.
YanıtlaSilBiz olgusu ben olgusuna dönüştükçe kaçınılmaz sonuç..pompalanan da bu..
YanıtlaSilguguk kuşu:
YanıtlaSilhem yaşansal hemde gözlem dolu bir yazı bu. Kimilerinde senin dediğin muhtemelen geçerlidir. Kimilerinde de belki daha farklıdır bnun sebepleri ve neticeleri..
Teşekkürler
Dayatılanla yaşamak:
YanıtlaSilHer ne olursa olsun böyle hikayelerde "harcananlara" acırım ben.. birilerinin ben deyişi biz kelimesinde öylece masumane bekleyen birilerinin kanına girmektir kimi zaman...
Zaten "biz,i , ben" e dönüştürdüğü anda kendi dünyasını kurmuş oluyor kimse....
YanıtlaSilBende arada farkında olunmadan harcanan kimselere daha çok yanıyorum..
Ne kadar tanıdık geldi yazdıkların, ufak tefek farklarla
YanıtlaSilzeynep:
YanıtlaSilÖyleymiş maalesef...
olmadı baştan:
YanıtlaSilBir aşağı iki yukarı bütün mutsuz ailelere uyar bu şablon...
Uymasa daha iyi ya! neyse artık...
sanki bi ergenden bahsediliyormuş hissine kapıldım :)
YanıtlaSilmen de boor:
YanıtlaSilBir ergenden bir anneden bir babadan bir aileden ve herbirinden biraz aynı zamanda fazlaca bahsediyorum...
Kısaca:ilişki diyoruz adına bir de en sonunda...
YanıtlaSilecehan:
YanıtlaSilBen kısa anlatamıyorum sizler gibi...
Bu blogta her şey uzun anlatılır:)
Sebebi ne olursa olsun sonucu üzücü.Guguk kuşu gibi düşünüyorum ben de.Hem evli barklı hem de bekar olamazsın.
YanıtlaSilpembe kekik:
YanıtlaSilSebep muhtelifte olsa sonuç üzücü maalesef::(
farkında olmak farkına varmak sanırım en gıcık his.
YanıtlaSiltinker:
YanıtlaSilBazen en acı his..
Bildiklerini duymak..