İnsan bin türlü manzaraya şahit olur şu hayatta. Gökyüzünün bin
türlü maskesi var insanın ruh haliyle oynayan... Kâinatı tüm halleriyle kabul
ediyoruz çünkü hangi şartı sunarsa sunsun onunla yaşamak zorundayız. Hâlbuki
insanlarla olan ilişkimiz öyle mi? İnsanların değişken ruh hallerine asla
tahammülümüz yok. İnsan dediğin tek mevsim, tek tip hava durumu olmak
zorundaymış gibi davranıyoruz. İşin kötüsü onu manen ya da madde olarak terk
etme şansımız var(!) İnsan dediğin şeyle, tabiatla geçindiğimiz kadar
geçinemeyiz. En olmaz yerde bir yağmur yağsa ve her şeyi berbat etse kimse
havaya küsmez... Dünyanın bütün dengesizlikleri aslında kocaman bir nizam ve
dengeden ibaret… Peki ya insanoğlu? Ona ait tüm o ruh halleri hep bir
tutarlılık hep bir denge mi göstermek zorunda? İnsan denen şeyde
dengesizlikleriyle bir denge halinde olamaz mı?

İnsanoğlunun mevsimleri ana ve ara geçişleriyle belki dört
mevsimden fazla olabilir. Yağmuru bol, fırtınası, ayazı onu terk etmeye sebep verecek kadar sert
olabilir. Her şeye rağmen bir insanın çetin kışına tahammül etmek kıştan sonra
yazın geleceğine dair bir ümittir. Kışlar sevgiyle daha ılık geçebilir belki
yazın gelişi daha çabuk gerçekleşebilir.
Demem o ki; önce kendini sev. Kendi mevsimlerinde savrulmayan
insan başkasının dengesiz hava durumundan pek de etkilenmez. Sebebini bildiğin rüzgâr
senin canını sıkamaz. Derdi aslında seninle olmayan birini anladığında tahammülün
artar. Kâinatı, içinde insanlarıyla bir bütün olarak kucaklamak ve kabul etmek
işimizi kolaylaştırabilir. Hiç bir şey yapamasak sert rüzgârları ılık bir
meltem yapamaz mıyız?
Kucak dolusu sevmeye ve sevilmeye çok ihtiyacımız var…
~S'özde Yazar~
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder