
Sevgi ifadesinin üst seviyelerini izah ederken ona sol yanım deriz. Neden sol dediğimizi çoğu zaman bilmeyiz. Ben o kadar bilmezdim ki sağ yanım demiştim bir yazımda da yazarlık atölyesi hocamız düveltivermişti. Sağı olmuyormuş o işin mutlaka sol olmalıymış ama solda da düşününce bir şey yok. Kalp yok orada mesela... Neye atfen sol dediğimizi yine bir kitabın kapağından öğrendim, o kitap Serdar abinin "Delilim yok kalbimden başka" adlı kitabıydı. Kapakta görünürde bir şey yok ama var imiş. Kapak resmini ekleyip yazı paylaştığım bir gün sofinin biri bu görselin anlamını biliyor musun dedi. Rastgele olduğunu sandığımız çoğu şey tevekkeli değil böyle böyle anlıyorsun. O görseller "letaif" dedi. Letaifler diyemiyoruz çünkü zaten çoğul bir kelime bunu da başka bir zatı muhterem öğretti. "Arapça latife kelimesinin çoğulu. Latife, lütufkar anlamının yanında, cismi olmayan, gözle görülmeyen anlamına da geliyor. Letaif de gözle görülmeyen herşeyden haberdar olan anlamında..." Bu kısmı alıntı yaptım çünkü çok iyi anlatmış. Gözle görülmeyen ruhun menfezleri letaiftir. Ruh madde olan bedenin içinde esas vatanından ayrıdır, yani gurbettedir. Bu gurbet halinde kendi varlığından körelmeler yaşar çünkü insan bedeni kadar ruhuna kulak vermez. Ruh, on bölgeden oluşan bu menfezlerden akıp gidecek, kendini tazeleyecek, varlığının esas sebebini hatırlayacak ve yönelecek bir zikir ve ibadete ihtiyaç duyar. Çekilen zikirler letaifin ışıldaması, parlaması demektir. Başka bir aleme kapı aralamak ruha kulak vermektir. Bu manevi bölgeler, onlara aslında manevi organlarımız da diyebiliriz, bedendeki organlar kadar ihtiyacımız var. Ve bunu bilmeden onlara ihtimam göstermemiz mümkün değildir.
Ne diyorduk sol yanım, ah sol yanım... İşte tam da bir letaife denk gelen manevi kalbin bulunduğu sol yanımız. Birini çok sevdiğimiz de onu sol yanımıza yani ebediyyen sürecek ruhun, ebediyyen atacak kalbine koyarız. O sol yan esasen bir can'a verilecek, burası senindir denecek bir yer değildir ama değil midir ki insanın sonsuz Rahmet e duyduğu sevgi de bir kulu sevmekle tutuşur sonra esas yerini yurdunu bulur. Değil mi ki mürşidi kamillerden biri mürid kabul eder iken sorarmış "hiç bir şeyi çokça sevdin mi?" "Sevmedim" diyeni müridliğe almazmış. Çıra olmayana, kıvılcımı olmayana harlı ateş yok demek ki manevi kapılarda.
Belki bildin dedin belki bilmeyerek ama birine sol yanım derken gerçekten o solun mu? O, oranın varlığında var mı? Bir yoklamak lazım. Ve denir ki, bir bedende iki kişi olmadıkça, sormadıkça "ey kalbim sen ne dersin bu işe" ve almadıkça cevapları solundaki edebi olanın ebedi organından çok da güvenme cevap dediğin cevaplarına...
Solumuzun ruh cevheri "kalbimiz" bâki olsun...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder